Moto GP deyince akla gelen ilk isim Valentino Rossi; 46 numaralı motoruyla yaşayan bir efsane. “Doktor” lakaplı MotoGP yarışçısı Rossi, 2006 senesinde şampiyonluğu kıl payı kaybetmiş olsa da; 7’si Moto GP 1. kategoride olmak üzere 9 kez Dünya Şampiyonu olduğu gerçeğini hiçbir şey gölgede bırakamaz.
Mugello’daki kazasından 4 hafta sonra bir SBK-Spec Yamaha YZF-R1’e atlamak?! Ve ayağı hala alçıdayken… Bu sadece Rossi’nin yapabileceği bir şey. Moto GP’yi onun kadar hayatından bir parça gibi gören kimse yok. Geçmişte ise benzer örneklerini görmüştük. Hemen aklıma gelen ilk örnek; 1992 Assen’de antrenmanlarda geçirdiği kazayla sağ bacağı az daha ampüte edilecek olan Mick Doohan, yaklaşık sekiz hafta sonra pistlerdeydi ancak 1992 unvanını Wayne Rainey’e kaptırmıştı.
Mugello antrenmanlarında sağ bacağını kıran Rossi, MotoGP izlenme oranlarının yerlere düşmesine sebep olmuştu. Dağları, taşları delecek güçte bir azim ve istekle kısa zaman içerisinde piste dönmeye hazırlanan Rossi, hayranlarını; hatta rakiplerinin hayranlarını da buna katarsak tüm yarış tutkunlarını sevince boğarken, bu üzücü süreçte Yamaha firmasının, 46 numaralı motorsikleti her yarış garajda tutması ve Vale’nin yerine başkasını koyamaması, hakikaten yeri doldurulamayacak hikayelerden biridir.
Elbette bir yerlerini kırdıktan veya çıkardıktan sonra efsanevi yarışçı sadece Rossi değil; Carl Fogarty, Mick Doohan, Mick Grant ve Jorge Lorenzo gibi isimler de geçmiş dönemlerde kazaya maruz kalmış yarışçılardı. Fakat bu muazzam yeteneği bir yana; sempatisi, güler yüzü ve herkese örnek olacak karakteri de Rossi’yi herkes tarafından sevilen bir yarışçı haline getirdi. Bu süreçte taraflı tarafsız herkes Rossi’nin bir an önce pistlere geri dönmesi için dua etmiştir eminim…
8 Temmuz’da Misano’da ve 12 Temmuz’da Brno’da Yamaha YZF-R1 WSBK motorsikletiyle test yapan Rossi, doktorların da iznini alarak Sachsenring’de yarışmaya karar verdi. İlk iki antrenmanda hiç de ayağı kırılmış gibi bir hali olmayan Vale’yi sıralamalar ve yarış bekliyordu artık…
Ve o gün gelmişti artık: Rossi, hayatına anlam katan, hatta bu konuda batıl inançlara inanacak kadar bir tutku besleyen 46 numaralı motorunun üzerindeydi. Hem Rossi hem de seyirciler için kolay degildi elbette. Hayranlarının mutluluğu o kadar büyüktü ki ‘’Acaba?’’ soruları bile bu heyecanı gölgeleyemedi.
…Ve Rossi, “hayatım” dediği pistteydi. Motorunu çalıştırdığında bütün dünyanın gözü onun üzerindeydi ve Rossi’nin ilk gaz vermesi seyircinin alkışlarıyla karşılık buluyordu; ve en nihayetinde yarış da başlamış oldu.
Yarış bittiğinde Rossi ilk 5’in içinde kendine yer buldu. Muazzam bir başarı olmasa da eski formunu kazandı diyebileceğimiz derli toplu bir sürüşle iyi bir “geri dönüş” hikayesine imzasını atmış oldu. Sürprizi ise Aspar Ducati’nin Hector Barbera’sı yaptı ve 6. sırayı kapıverdi. Startta da 3. sıraya kadar çıktı. Rossi’nin sürekli endişelendiği fiziksel yeterlilik konusu da bu geri dönüş ile esasında hiç de endişelenmesini gerektirecek bi durum olmadıgını göstermişti. Startta geride kalan Valentino ise yarış durdurulmadan önce beşinci sırada ve önündeki Andrea Dovizioso’ya yaklaşıyordu.
Yarış tekrar başladığında dinlenmiş olan Rossi, Dovizioso’yu geçip Stoner ile podyum için mücadele ederken önde Dani Pedrosa, ikili mücadelelerde hiç de başarılı olmamasına rağmen o yılın “meydanı boş bulan ultra yetenekli sürücüsü” Lorenzo’nun peşinden ayrılmayarak takip ediyordu.
Stoner ile Rossi son turlarda zorlayıcı bir mücadeleye girseler de Rossi herhangi bir zorlanma belirtisi göstermiyordu, ancak Casey Stoner son virajda müthiş bir atak yaparak üçüncülüğe ulaştı.
Böylece Pedrosa’nın kazandığı Sachsenring (Almanya) pistinde Rossi kazadan 4 ay sonra çıkmasına rağmen yarışı 5. bitirerek müthiş bir geri dönüşe imza attı.
Bir Cevap Yazın